Kimden: Ali Taskin Balaban <alibalaban@gmail.com>
Tarih: 18 Nisan 2009 Cumartesi 14:39
Konu: YAŞASIN DAĞ HAVASI!
Kime: aaa <dostmenem@gmail.com>
YAŞASIN DAĞ HAVASI!
DAĞ – KAR – KAYAK & ÖZGÜRLÜK
“Ayva turunç nar neyleyim
Halımı arz eyleyim “ bir tahlilî yazı…
Bir zamanlar bir gsm operatörünün reklam sloganı bizim gibi “ÇILGIN” kayakçıların duygularına da tercüman oluyordu.
Murat Ay, Eyüp Sabri Kartal, Sebahattin Ergün, İbrahim Çalışgan, Kazım Karabulut, Muammer Murat, Abdurrahim Erdoğdu, Mahmut İnan ve Yılmaz Kurt gibi kadim kayak kardeşleri yakinen bilirler.
Fırsat bulunan her an dağa- kayağa koşmak sıradan bir davranıştı.
Sair koşulların hiç önemi yoktu.
Ne müthiş bir tutku idi.
“Hiçbir şeyi istemedim seni istediğim kadar / Sende başını alıp gitme ne olur” şarkısı idi sevgimizin ve endişemizin ifadesi.
Ayağımızda bir kayak cebimizde ya da boynumuzda asılı bir ski-pass gerisinden bize neydi.
Sabah askıya veya mekaniğe ilk çıkan bizdik son inende.
Bunun anlamı Ilgaz ve Uludağ'da 45 – 50,
Erzincan’da 15-20 askıya çıkma,
Erzurum ve Sarıkamış gibi uzun pistlerde bile 10-15 zirve yapmak oluyordu.
Bu aşırı performans doğrusu bizi anca kesiyordu.
Beraberinde gelen aşırı yorgunluğu hemen hiç birimiz hissedemiyorduk; bilakis verdiği yüksek adrenalin mutluluk hormonlarımızı artırıyordu.
Dili geçmiş zaman kipini kullanmam bu işlerden elimizi eteğimizi çektiğimiz için artık eskilere özlemden dolayı değil; kendi adıma belki format değiştirmiş olmamdan.
Yoksa haşa sümme haşa kar & dağ’a saygısızlık bana yakışmaz.
Zamanla Dağ Aslanları, Toros Aslanları gibi ekiplerinde sayesinde dağları kayak kastı dışında da ziyaret eder oldum.
Bu ziyaretler arttıkça kayağa olan tutkumda gözle görülür bir azalma/normalleşme görülmeye başladı.
Olmazsa olmazlıktan çıktı. Hatta bu yıl kendimi – bir takım harici saiklerin de etkisiyle – “nadas”a bıraktım ve kaymaya gitmedim/ gidemedim.
Sonunda gözlemledim ki hiçbir eksiklik hissetmiyorum.
Halbuki bir sürü fırsatı kaçırmış olmanın ezikliği, hayıflanması içinde olmalıydım.
Ama hiçte öyle bir duygu karmaşası yaşamadım.
Demek ki beni cezbeden kayak değil dağ’mış.
Dağ’da değil; tepe, kaya, ot, kar, çağlayan sular ve özellikle yere basmada sonsuz alternatif.
Bunlarda muhayyer olmak, seçme özgürlüğünün olması.
Ben bunları istiyormuşum ve tesadüfte bulmuşum.
Su ve deniz sevgisinde de aynı amillerin olduğunu müşahede ettim.
Yapılan doğa aktivitelerinin bir maddi-manevi, vakit ve nakit masrafı olduğu, olacağı da izahtan varestedir, hatta belli bir travmatik risk oranlarının olduğu da.
Velhasılıkelam ben yapıyorum, iyide oluyor diye düşünüyorum.
Heveslenenlerde şöyle bir ufuklarına baktıklarında istikameti kolay bulacaklardır.
Böyle şeylerle meşgul oluyorum diye lütfen kınamayın yoksa 9.00- 600 mesaisiyle ne olurdu halim? Maazallah!
Yoksa biliyorsunuz ben bir memurum / sabah akşam otururum / çok yer çok uyurum / gerilirsem bilmem ne olurum?
Çocukluğum henüz sıcak
İnananın sonrası yok
Sabah akşam çalışırım
Bakmayın tantanaya çok
Umutlar bir kasada
Sıkışmış bir masada
Dokuz altı yollarında oy
Bir ömür geçer buralarda
Sanki yarın dünden uzak
Bitmeyen bir ızdırap oy
Dokuz altı yollarında
Bir zincir boğazımda
Sıkar sıkar gevşetemem
Ağlayamam
Ayda yılda bir kaçamak
Kaçsak bile yaşama bak
Dokuz altı yollarında
Gülmek yasak
Savrulmuşuz odalara
Bahara ve dağlara hasret
Şu gördüğün döner koltuk
Sanki ömür törpüleyen rulet (sertan batur)